Erol Çelik Kitapları
HAKKINDA...

     "AĞLATAN", Erol Çelik'in dördüncü kitabı olarak; zamanın, anıların ve gerçekliğin nasıl birbirine karıştığını, yaşamın geçiciliğini ve insanın kendi öyküsünü yaratma gücünü sorguluyor. Kitap, her yaşanan gerçeğin zamanla soğuk bir anıya dönüştüğünü ve asıl gerçekliğin; neyi gerçekten istersek o olacağını felsefi bir dille ortaya koyuyor.

     Erol Çelik, okuyucusunu, yaşanmışlıkların derin izleriyle örülü bu yolculuğa davet ederken, hayatın acımasız akışı ve unutulmaz öykülerin iç içe geçtiği, şiirsel bir evrende kendi benliğini yeniden keşfetmeye çağırıyor.
YAZARDAN...

          1996 yılında bir öykü yaşamak istedim. Gerçek olmasını istediğim bir öykü. Kendim hayal edip, o öykünün içinde olmak istedim. Bu yüzden merak ettim ve merakımın peşinden koştum. İnanmadığım ama inanmak istediğim bir öykü olsun istedim. Bu yüzden hiç tanımadığım bir dünyada, hiç tanımadığım insanların yanında olmak, onların aldığı soluğu hissetmek, onların inandıkları şeyleri kabullenmek istedim.
          Bu yüzden o öykünün kahramanı oldum. O kahraman, benim gibi düşünsün istedim. Ona sadece öykülerde olur zannettiği bir aşk yaşatmak istedim. Bir cadı masalına inanmasını, o cadının köylülere yaptığı kötülükleri yaşamasını istedim. Hatta kibrinin kurbanı olup, kendini cadıdan üstün görmesini, köylülere yardım etmesini istedim.
          Hiç deniz olmayan bir yerde, deniz feneri öyküsüne inanmasını istedim. Hiçbir şey elinde olmasa da, sahiplenmesini, sanki aklında ürettiği bir dünyadaymış gibi yaşamasını istedim.
          "Her şey gerçek olmasını istediğin şeyle ilgilidir," diyen yaşlı bir adamın sarhoş gözlerinde, onun anlattığı öyküyü gerçeğe çevirmesini istedim. O öyküyü gerçeğe çevirip çevirmeyeceğinin sürüncemesini yaşamasını istedim.
          Gerçek olan, yaşlı adamın anlattığı öykü olmasa da, o öykünün kahramanı olmak istedim. Bunu yapabileceğime inandığım an, Ağlatan'la yüzleşmeye hazır olduğum andı.
          Bu yüzden, ağlamamak için çırpınmaya hazırdım.
          Bu öykünün kahramanı kim diye sordum kendime?
          Bu öykünün kahramanı, Ağlatan'ın kudretini kıskanıp, onu, kibriyle yok edebilir miydi? Ağlatan'ın bir kadın olduğunu anladığı an, bu mücadeleye aşkı için girdiği an, sonuçlarına katlanabilir miydi?
          Ne kadar uğraşsa da, gerçek olmasını istediği bir öykünün kahramanı olabilir miydi?
          Bunu öğrenmek bile, beni o öyküyü yaşamaya zorladı.
          Bu yüzden, yaşlı bir kadının dokunuşunda ağlamak bana cazip geldi.
          Beyaz bir deniz fenerinin gölgesindeki kızın çığlığını duyduğum an, neyin gerçek, neyin hayal olduğunu öğrenmek istedim. Her attığım adımda, mistik bir öyküyü kucaklamak istedim.
          O zaman bu öykünün kahramanı olmalıydım.
          Oldum da.
          İşte o zaman, gerçek olmasını istediğim o mistik öykünün lanetini soluduğumu fark ettim. Fotoğraf makinesindeki donuk bir kare olarak yaşamayı kabul ettim.
          Bu yüzden son sözü koymak istedim ama son sözü bulamadım. Onun peşinden koştum. Gerçek olmasını istediğim öykümün peşinden.

          Ağlatan der ki, "gerçekler gözyaşlarınızla yıkanabilir."

          Bence, bu öykü boyunca kimsenin sizin başınıza dokunmasına izin vermeyin.

Erol Çelik…
AĞLATAN

(( Başlangıç ))

Her şeyin kalbinde zaman vardır.
Gelecek mi, geçmiş mi yoksa şu an mıdır gerçek?
Kim bilir?
Her şey gerçekle ilgili değildir. Her şey, gerçek olmasını istediğin şeyle ilgilidir.
Yaşadığın her gerçek, bir süre sonra geride soğuk bir anı olarak kalır. Zaman sana başka hiçbir şey vermez, yaşadığın anın mahkûmusundur.
Sana anlatılan her öyküyü, eğer istersen kendi anılarına, sanki kendin yaşamışsın gibi sunabilirsin. Geriye sadece, buna inanıp inanmamak kalır.
Her şey gerçekle ilgili değildir.

"Sana bir öykü anlatayım delikanlı," dedi yaşlı adam.
Her şey gerçek olmasını istediğin şeyle ilgilidir.

1. Basım / Ocak 2014
Avrupa Yakası Yayınları
380 sayfa
Roman


AĞLATAN

Çorak toprakların ortasında yemyeşil bir köy.
Etrafında hiç deniz bulunmayan ama içinde deniz feneri bulunan bir köy.
Ağlayarak tedavi olan köylüler.
Deniz fenerine mahkum yaşlı bir kadın.
Karakterleri birbirlerinden çok farklı bir sürü ayyaş.
Topal bir hancı.
Asla sönmemesi gereken ışık.
Ruhları kararmış adamlar.
Yolu yanlışlıkla bu köye düşen bir gazeteci.
Gerçekleri öğrenmek isterken, gerçek olmasını istediği olaylara sürüklenen bir gazeteci.
Genç bir kızın kaderinde yaşamak isteyen ama gerçeği kaybeden bir gazeteci.

“Her şey gerçek olmasını istediğin şeyle ilgilidir,” diyen yaşlı bir ayyaşın ve dokunduğu kişileri, ağlatarak rahatlatan yaşlı bir kadının dünyasına düşen bir gazetecinin öyküsüdür bu.
Kendisini, gerçek olmasını istediği bir dünyanın içinde bulan, hayallerindeki kadından bile güzel bir kızla karşılaşan bir gazetecinin öyküsünü anlatıyor, Ağlatan.

Dev bir avcının elindeki fenerle aydınlanan bir köyde hapsolmak mı, yoksa buradan çıkmamak için çırpınmak mı, ilginç olan?
Erol Çelik Ağlatan
     Erol Çelik son romanı Ağlatan’da sizi fantastik ama tamamen gerçek bir dünyanın ortasına itiyor. Öyle bir yer geliyor ki, insanları dokunuşuyla ağlatan bir kadına inanıp inanmadığınızı düşünmekten daha çok, o kadının size dokunup dokunmak istemediğini düşüneceksiniz.

     Öyle bir yere gelecek ki tetiği çekip çekmemek sizin insiyatifinizde zannedeceksiniz. Ve sonunda nerde uyanmak istediğinize siz karar vermek isteyeceksiniz.
Ağlatan Sesli Kitap
Kitaptaki öykülerin sesli kitap hallerini
buradan dinleyebilirsiniz.


     "AĞLATAN", felsefi derinliği, şiirsel dili ve zengin sembolik anlatımıyla, yaşamın geçiciliğini, anıların gücünü ve gerçekliğin öznel inşasını sorgulayan çarpıcı bir eserdir. Erol Çelik, yaşlı bir bilgelik ve gençlik arasında, nesiller arası bilgi aktarımının ve hafızanın önemini vurgularken; okuyucuyu, yaşamın acımasızlığı ve unutulmuşlukla nasıl başa çıkılması gerektiğine dair düşündürür.

     Kitap; zaman, hafıza, ölüm, yalnızlık, umut ve aşk gibi evrensel temaları ustalıkla harmanlayarak, okuyucuya hem duygusal hem de entelektüel bir yolculuk sunar. Dilin ritmi, yoğun betimlemeler ve felsefi sorgulamalar, eserin sanat değerini ve toplumsal eleştirisini güçlendirir.

     Sonuç olarak, "AĞLATAN", insanın varoluşsal sorgulamalarını, acılarını, umutsuzluklarını ve yine de içinde barındırdığı küçük umut kıvılcımlarını derinlemesine ele alan, düşündürücü ve etkileyici bir öyküdür. Kitap, hem bireysel yaşamın hem de kolektif hafızanın yeniden inşasına dair güçlü bir mesaj verirken, öykü söylemenin ve sanatın insanlık durumunu dönüştürebileceğine dair inancı pekiştirir.

ARKA KAPAK...

Fenerin ışığı söndüğünde, lanet köyü sarar.
Cadı dokundu, kara adamlar ağlamaya başladı.
Buradaki hiçbir kötülük sahipsiz değildir.
Kan ve barut kokuyordu ağlayan meyhanenin içi.
Bir cadı ölür, yeni bir cadı doğar,  bunu hiç kimse engelleyemez.
Ağlamak, öfkelenmekten daha ucuz olmalıydı.
Bir kadın yalvarıyorsa, korktuğu için yalvarır ve akıllı bir erkek, hiçbir şeyden korkmaz. 

"Heyula, Satranç Ve Şövalye, 19 Numaralı Koltuk" kitaplarının yazarından...
HER ŞEY, GERÇEK OLMASINI İSTEDİĞİN ŞEYLE İLGİLİDİR...

Bu yüzden, merak edersin ve merakının peşinde koşasın...
Bu yüzden, inanmak istediğin öyküyü yaşamak istersin...
Bu yüzden, kendin hayal etmişçesine o öykünün içinde olmak istersin...
Bu yüzden, sadece öykülerde olur zannettiğin bir aşk yaşamak istersin...
Bu yüzden, bir cadı masalına inanırsın...
Bu yüzden, hiç deniz olmayan bir yerde, deniz feneri öyküsüne inanırsın...
Bu yüzden, ağlamamak için çırpınırsın...

Her şey, gerçek olmasını istediğin şeyle ilgilidir...