KİTAPTAKİ ÖYKÜLERİN TANITIMLARI
İMZA
Mert Külüç, karmaşık denilecek bir ruh haline sahip, öfkeli bir kişiliktir.
Bu öfke nöbetlerini aşmak için sayfalar dolusu, birbirinden değişik imzalar atar, attığı her imzaya bir şahesermiş gibi bakar ve rahatlar. Bir gece, imza atmadan önce İstanbul'un karanlık kucağına atar kendini ve korkunç bir kavganın ortasında açar gözlerini. Bu öylesine vahim sonuçlar doğuracak bir kavgadır ki, hayatının akışını değiştirir. Gözlerini açtığında bir hastane odasındadır ve artık imza atamayacak haldedir.
Öykü buradan sonra insanı, intiharı haklı kılacak ölçüde bir kaosa sürükler
KIZIL ÇİLLİ ÇİYAN
En uzun öykülerinden biri ve film senaryosuna en elverişli konuların başında.
Küçük bir kızın cinnetini anlatan öykünün iç burkan kısmı, bu cinneti yaşatanın bizzat ablası olması.
Rüya, küçük bir çocuğun gerçeklik olgusunu kaybedebilir ve çok tehlikeli bir hal alabilir.
Bu yüzden roman tadındaki bu öykünün içinde kaybolurken, canınızın biraz yandığını hissedeceksiniz.
HOŞT!!!
Çok iyi kurgulanmış bir define öyküsüdür.
Anadolu insanının rüyalarını süsleyen bir gömünün peşinden giden iki ihtiyarın, gerçeklerle yüzleşmesini öykülenir.
Gömüyü topal bir cin koruyordur ve o gömüye ulaşmak için bazı şartları yerine getirmeleri gerekir. Sadece bir solukta okuyacağınızı biliyorum.
Büyük kız kardeşim bu öyküyü okuduğu gece, sabaha kadar uyuyamamıştı.
HEYULA
Hasan Çavuş'un hayatı ikiye bölünmüştür adeta.
İlk 21 yıllık bölümü inanılmaz mutlu geçmiştir ama diğer 26 yıllık bölümü korkunç bir kabus gibi çökmüştür üstüne. Arka kapakta da yazıldığı gibi, cinnet onu şu sözlere itmiştir.
"Yaşlı kadınlardan nefret ederim."
Hayatını kabusa çeviren karısından kurtulmak için verdiği psikolojik savaşın anlatıldığı öyküyü okurken, yağmurun kokusunu alacaksınız ve beklenmedik sonuyla şaşırıp kalacaksınız.
TEMMUZ YAĞMURU
Üniversite yıllarında Düzce'de bulunan Volkan, yıllar sonra arkadaşlarını ziyaret etmek için şehre geri döner.
Bu şehirde arkadaşları olduğu kadar kötü anıları da olmuştur.
Bu anılar vücuda gelince, kahramanımızın tatili zehir olur. Ama Düzce'den döndüğünde o kötü anılarını geride bırakacaktır. Yazar öyküye başlarken parantez içinde şöyle der.
(Bu hikaye gerçekle alakalıdır, elbette bütünüyle alakalı değildir. Zaten öyle olsaydı başım derde girerdi.) bu kadarı bile bu öyküyü yutmak için yeterlidir.
DİLENCİ
Kitaptaki diğer uzun öykü. Genç bir kızın ölüm korkusuyla başlayan hikayesi, kızın en kısa zamanda öleceğini zannetmesiyle devam eder.
Bu öylesine bir saplantı olur ki, kız artık dış dünyaya kendini kapatır ve yakında öleceğini bildiği için ölümü bekler.
Ama öyle bir an gelir ki, bir anda kalbini saran ölüm duygusundan, elinde kestiği yaradan damlayan kan sayesinde kurtulur. İçine giren ölümü, vücudundan çıkan kan sayesinde atacaktır.
Ama her şey bu kadar çabuk düzelmez, artık bu genç kıza ölümü hatırlatan bir dilenci vardır. Dilencinin amacı, dilenerek kızdan para kopartmaktır ve bunun için kızın ölüm korkusundan yararlanır.
Kız ise bu ölüm duygusundan kurtulmanın yolunu bulmuştur. Bundan tamamen kurtulmak için dilenciye ihtiyacı olacaktır
HUZUR BAHÇESİ
Yoldan aldığı kadına şehvet duyan bir adamın vahim sonunu anlatan bu çok kısa öyküde ana tema, adamın teslim oluğundaki isyandır bence.
Kadının teni kendini çağırıyordu. Gel diyordu, içime gir, burada sana çok şey var. Burası senin huzur bahçen
VASİYET
En iyi arkadaşlığı sorgulamak mı en kolayıdır, en iyi arkadaş için cesaretli olmak mı? Cesaret, öyle bir zaman gelir ki, anlamsızlaşır.
Ortada bir vasiyet vardır ve bu öylesine ağır bir yük olmuştur ki en yakın arkadaşın sırtında, ömrünün sonuna kadar taşıyacağı bir sorumluluktur artık. Öyle bir vasiyettir ki, yapılması hem mümkün olmayan, hem bir töreymişçesine mecbur olunan.
Tam bu noktada aklı karışan bir gencin, en yakın arkadaşının bizzat kendisinden istediği son isteğin, destansı karmaşasının öyküsü anlatılır.
Vasiyet yerine gelmeli, dostunun son arzusu için, onun sevdiği kadına son bir ziyarette bulunulmalıdır. Üç kişi arasında geçen çift kişilikli bir öykünün, karelere sığan kesiti
HAYATIMIN KADINI
Kitabin son öyküsü ve isminden de anlasilacagi gibi bir ask öyküsü ama!!! Bu öylesine bir ask öyküsü ki, zaman duruyor ve sadece düsünceler hareketli kaliyor, birde Gürsoy Köklü'nün hayatinin kadini.
Onu her gördügünde akli haricindeki her sey hareketsiz kaliyor, ona ulasmak, davetkâr gülüsüne cevap vermek, imkansizlasiyor. Ne zaman, hayatinin kadinina ulasamayacagi yere gittiginde, zaman tekrar akmaya basliyor.
Öykünün sonundaki su sözler oldukça ilginç.
Eger bu dünyada aska sahip olamayacaksaniz ve nefret olmak istemiyorsaniz, yasamaniz için hiçbir sebep kalmamistir.
Ask ve nefret birbirlerine ait seylerdir.